Blog

Olaf Otto Becker ile Bir Söyleşi

29 Mayıs 2020 Cum

Olaf Otto Becker, sosyal ve politik duruşunu estetik kararlarıyla harmanlayarak uzun soluklu projeler üreten, 1959 doğumlu Alman bir fotoğrafçı. Görsel iletişim ve siyaset bilimi eğitimleri alan fotoğrafçının estetik algısı ise gençliğinde uzun yıllar boyunca sürdürdüğü resim disiplininden hayli etkilenmiş görünüyor. Söyleşide de okuyabileceğiniz gibi “İmajları kanvasta bulamadığını” söyleyen sanatçı, zamanla var olanı yorumlayacağı bir disiplin olan fotoğrafa yoğunlaşmaya karar veriyor.

30 yılı aşkın süredir peyzaj fotoğrafı alanında çalışmalar üreten Becker’ın 2001 yılından bu yana temel konusu ise insan nüfusunun doğa üzerinde yarattığı tahribat. Genellikle büyük format ve insansız doğa fotoğraflarıyla başlayan, ilerleyen sayfalarda ise insanla ve insanlığın bıraktığı izlerle yüz yüze getiren bu çalışmalar, uzun soluklu araştırmalara ve fiziksel gücü de sınayan yolculuklara dayanıyor.

2001 yılında Grönland ziyareti sırasında, birkaç yıl önce fotoğrafladığı bir buzuldaki değişimleri fark etmesinin ardından özellikle küresel ısınma konusuna odaklanıyor fotoğrafçı. 2008-2014 yılları arasında gerçekleştirdiği, Endonezya ve Malezya’nın el değmemiş ormanlarındaki değişimi gösteren Reading The Landscape çalışması ise izleyiciyi utandıracak denli güçlü bir etkiye sahip. 

Sanatçının fotoğraflarının tekil olarak incelendiğinde bıraktığı izle bütün halinde incelendiğinde bıraktığı iz arasında, fotoğrafladığı dağlar kadar büyük bir fark var. Dolayısıyla söyleşiyi okumanın ardından, web sitesinde de uzun bir vakit bekliyor sizi.
—İpek Çınar

İpek Çınar: Peyzaj fotoğrafçılığı 30 yılı aşkın süredir fotoğrafınızın ana konusunu oluştursa da, çalışmalarınız sosyal ve siyasal meselelerle de güçlü bir bağa sahip. İletişim tasarımı, felsefe ve siyaset bilimi eğitimleri aldığınızı biliyoruz. Çalışmalarınız ise yalnızca estetik kaygılar değil, sosyal konular da içeriyor. Bu nedenle başlangıç olarak peyzaj fotoğrafçılığına yaklaşımınızı sormak istiyorum.

Olaf Otto Becker: Uluslararası alandaki siyasi ve sosyal olayları büyük bir dikkatle izliyorum ve biz insanların yorulmak bilmeyen ekonomik büyüme arayışımızla bu gezegende izimizi nasıl bıraktığımızı izliyorum. Hareketlerimizin gezegende dramatik izler bıraktığını ve gelecekte bu eylemlerimizin dramatik sonuçlarıyla yaşamak zorunda olduğumuzu fark ediyorum. Bu beni çok endişelendiriyor ve manzarada görülebilen bu insan etkilerinigörsel çalışmamın konusu olarak almaya yönlendiriyor. Bir gözlemci olarak beni neyin endişelendirdiğini de, neyin mutlu ettiğini de görsel olarak kaydetmek istiyorum. Dünyadaki gelişmeleri fotoğraflarımla durduramayacağım, ama kesinlikle yanlış bir şey yaptığımız ve bir şeyi değiştirmemiz gerektiği yönüne işaret edenlerdenim.

Olaf Otto Becker, Illulissat Icefjord 4, 07/2003, 69°12'74" N, 51°07'88" W, 2003.
153 x 552 cm, Aludibond üzerine pigment baskı.

İÇ: Fotoğraflarınızın konusunu yalnızca doğa değil, insanlığın doğa üzerinde bıraktığı izler de oluşturuyor. Bir farkındalık yaratmaya çalışıyor musunuz ve işlerinizin seyirciyle nasıl bir iletişim kurduğunu düşünüyorsunuz?

OOB: Biz insanlar yaşadığımız doğanın bir parçasıyız. Doğanın süreçleri, diğer şeylerin yanı sıra insanı da üretti. Filozof Hans Jonas, 11 Ekim 1987'de Alman Kitap Ticareti Barış Ödülü'nü kabul konuşmasında şunları çoktan söylemişti:

Bizim okyanustan korunmamızdan daha fazla, okyanusun bizden korunmaya ihtiyacı var. Doğa için doğanın bize olduğundan çok daha tehlikeli hale geldik. Ama en çok tehdit ettiğimiz şey kendimiziz - ve bu da maddi dünyayı kontrol etmedeki olağanüstü başarılarımızdan dolayı. Şimdi bizi çevreleyen tehlike kendimiziz ve bundan böyle bu tehlikeyle mücadele etmek zorundayız.

İnsanların aşırı nüfus nedeniyle bu gezegende bıraktığı izlerle ilgileniyorum. İzler bizim hakkımızda bir şeyler anlatıyor ve genellikle gelişimin gelecekte nereye gideceğini gösteriyor.

Ancak imgeler bu süreçler hakkında farkındalık yaratmak için nasıl kullanılabilir? Bence her şeyden önce doğanın yarattıklarıyla muhattap olarak onları tanımamız önemli. Bu yaratılara hayran olmak ve takdir etmek, hepimizin bu eşsiz gezegene ait olduğumuzu anlamak önemlidir. Bunu anlarsak, gelecekte bu gezegende birlikte daha iyi yaşamanın bir yolunu bulmamız daha kolay olacaktır.

İÇ: Bir fotoğraf serisi üzerine çalışırken konunuza nasıl yaklaşıyorsunuz? Çekim yapmaya başlamadan önce bir ön çalışma yapıyor musunuz ya da aklınızda belirli bir takım görseller/fikirler oluyor mu?

OOB: Şu anda dünyada çarpıcı olan nedir? Şu anda dünyada neler oluyor? Sadece benim için değil, çoğu insan için önemli olan nedir? Bunlar kendime sorduğum ilk sorular. Genel temayı bulur bulmaz, ayrıntıları araştırmaya başlıyorum. Temanın izleri manzarada en iyi nerede ortaya çıkıyor? Oraya ulaşmanın en iyi yolu nedir? Seçtiğim yerde lojistik destek almak için önceden hangi kişilerle iletişim kurabilirim? Proje benim için ne kadar tehlikeli? Maliyetleri nelerdir? Projeyi nasıl finanse edebilirim? Ardından bir sonraki adımda görsel bir strateji geliştirmeye çalışıyorum. Konunun genel olarak anlaşılması için fotoğrafların neler göstermesi gerekir? Ancak görsel olarak önemli olan şeyin kararı hala en iyi (çekim) yerinde verilir, bu yüzden neredeyse tüm projelerde imgelerimi bulmak için yolda haftalar veya aylar geçiriyorum.

Olaf Otto Becker, Illulissat 13, 07/2015, 69 12' 12" N, 51 14' 30”, 2015.
182 x 446 cm, Aluminyum dibond üzerine Lightjet Baskı.

İÇ: 2003 yılından bu yana kutup bölgelerine yolculuklar yapıyorsunuz. Örneğin Broken Line çalışmanızda botunuzla Grönland’ın kıyılarında uzun bir yolculuğa çıkmıştınız. Bir başka çalışmanız Above Zero’da ise Grönland’ın iç kısımlarında 450 kilometrelik bir yürüyüş yaptınız. Bu sessiz, yalnız ve uzun yolculuklar; kendine has bir duygusal ve fiziksel gücü de gerektiriyor. Bütün bu seyahatler size nasıl tecrübeler sağladı? 

OOB: Tüm bu seyahatlerimde edindiğim deneyimler yaşam hakkındaki görüşlerimi derinden etkiledi. Deneyimler hayatın değerli bir armağanı haline geldi ve dünyayla ilgili muhteşem bir vizyona dönüştü; bu vizyonu da imgelerim aracılığıyla paylaşmak istiyorum. Doğanın ürettiği her şeye hayranlık duyuyorum. Elbette, değişim ve yıkımın da doğaya ait olduğunun farkındayım. Karanın iç bölgelerindeki buzlarda oluşan buzul nehirleri güzel bir şeyi gösteriyor. Fotoğraflar bir buz manzarasına gömülü güzel mavi nehirleri gösteriyor. Bunlar sadece garip ve güzel fotoğraflar, çünkü sadece birkaç kişi onları yerinde görebilir. Bu fotoğraflar aynı zamanda küresel ısınmanın bir sonucu. Arktik'teki buz eriyor. Eriyor çünkü gezegenimizin tarihinde ilk kez biz insanlar, ölçülemez kaynak tüketimimizle iklimden sorumluyuz. Böylece her fotoğraf güzelliğin değişmesini gösterir ve aynı zamanda bize değişikliklerin sonuçları hakkında düşünmemiz gerektiğini hatırlatır.

Seyahatlerimin fiziksel zorlukları da benim için çok önemli. Kelimenin tam anlamıyla doğayı hissetmek istiyorum. Birkaç hafta boyunca denizdeki küçük bir şişme botta kar fırtınasıyla savaşırken ya da kıyının iç kısımlarındaki buzulda 90 kiloluk bagajınızı ardınızdaki bir kızakta sürükleyerek yaya yürürken doğanın boyutları hakkında bir his ediniyorsunuz ve doğanın önünde olmak belli bir tevazu yaratıyor. Kişi o zaman kendini o kadar da önemli görmüyor, daha ziyade yeryüzünde olmayı kendisine verilen bir hediye olarak görüyor.

İÇ: 2001’den bu yana özellikle iklim değişikliği konusuna odaklanıyorsunuz. Ve 30 yılı aşkın süredir fotoğrafı bir ifade aracı olarak kullandığınızı bilmemize rağmen, eski çalışmalarınıza pek aşina değliz. Eski dönem çalışmalarınız da peyzaj fotoğrafçılığı ve/veya sosyal konulardan mı yola çıkıyordu?

OOB: Aslında ressam olmak istemiştim. Fotoğrafçılığa başlamadan önce uzun yıllar resim yaptım. Kendi stüdyom vardı ve o zaman bile büyük format resimler için bir tutkum vardı. Ama resimlerimi tuvalde bulamadım. Görüntüleri bulamadığım için renkleri tekrar tekrar kazıyordum. Bir noktada kamerayı görüntülerimi bulmak için tarafsız görünen bir araç olarak keşfettim. Memleketimdeki manzaralar bunun ilk nedenlerindendi. Daha sonra yolculuklar yapmaya başladım ve manzaradaki izleri keşfettim. Ve bu iz arayışı ile projelerim başladı.

İÇ: Bu soru kulağa biraz nahoş gelebilir. Çalışmalarınızın konusunu ve üzerine eğildiğiniz meseleleri bilmeme rağmen, fotoğraflarınızı ilk gördüğümde, bir anlığına da olsa aklımdaki her şey siliniverdi. Zira fotoğraflarınız estetik anlamda olağanüstü güzellikte. Bu yüzden çalışmalarınızdaki sosyal meseleler ile kendi estetik kaygılarınız arasında nasıl bir denge kurduğunuzu merak ediyorum.

OOB: Kendileri dışında gelişen ve insanlar tarafından dokunulmamış manzaralar beni büyülüyor. Bu el değmemiş manzaralar benim için destansı bir özelliğe sahip. Fotoğraflarım aracılığıyla görsel izlenimlerimi fotoğraflara bakanlarla paylaşmak istiyorum. Sadece bildiğimiz şeyleri şeyleri takdir edip koruyacağız. Bu, özellikle dünyadaki ormansızlaşma tehdidi altında olan ilkel ormanlar için geçerli. Ayrıca yok edilmiş ya da tahrip olmuş manzaraları da gösteriyorum. Kendilerini savaştan sonraki muharebe alanları gibi sunan tahrip olmuş manzaraların da kendi içinde garip bir güzelliği var. Yıkıcı güç de bizi büyülüyor.

Bununla birlikte, gördüğümüz şey veya resimlerimle neyi göstermek veya ima etmek istediğim hakkında düşünmemiz benim için önemli. Ve izleyicinin dikkatini en çok güzel ve yüce imge aracılığıyla çekiyorum.

İÇ: Peyzaj fotoğrafları genellikle zamandan bağımsız addedilirler. Ancak sizin çalışmalarınızda zaman önemli bir etken. Bunun nedenlerinden biri çalışmalarınızın uzun dönemli olması ve aynı yeri birden fazla kez fotoğraflamanız. Bir diğer deyişle, zaman kavramını doğadaki değşimin izlerini sürerek fark ediyoruz. Zaman ve değişim kavramlarına bakış açınızı merak ediyorum.

OOB: Bir buzulun fotoğrafını 10 yıl sonraı çekip değişikliği kaydettiğimde, bu hareket değişim sürecinin hızı hakkında da bir şeyler söylüyor.

Zaman aniden bir rol oynuyor, çünkü zamanı ancak değişim yoluyla algılayabiliriz. Aynı zamanda, 10 yıl sonra bile neredeyse hiç değişiklik göstermeyen manzaralar var. Bu fotoğraflarla zamanın göreceli olduğunu anlıyorum. Örneğin dağ kitlelerinin büyümeleri üzerinden bakarsak, manzaralar genellikle sadece yavaşça değişir. Ancak insanlar tarafından deneyimlenebilecek zaman ölçeklerinde düşünmezsek, manzaralar çok hızlı değişir. Bütün gezegen sürekli hareket halinde. Değişim her şeyi belirleyen şeydir.

YAZAR HAKKINDA
İpek Çınar
1992 yılında Ankara’da doğdu. 2018 yılında ODTÜ Siyaset Bilimi Bölümü’ndeki lisans eğitimini tamamladı. 2020 yılında UdK Berlin’de yer alan Art in Context Bölümü’nde yüksek lisans eğitimine başladı.
2011 yılından bu yana fotoğraf ağırlıklı çalışmalar üreten İpek Çınar, yazıyla fotoğrafı harmanlayarak öznel bir dille ifade etmeye çalıştığı hikayeler anlatıyor. Bu üretiminin yanı sıra çeşitli yayınlara metinler, röportajlar ve yazı dizileri kaleme alıyor; sergi katalogları hazırlıyor; özellikle fotoğraf konusunda içerik danışmanlığı yapıyor.
Frederic Lezmi ve Okay Karadayılar projesi The Booklab’de koordinatörlük; Ka Fotoğraf Geliştirme Atölyesi’nde karanlık oda ve kurgu atölyelerinde eğitmenlik; TRT 2 projesi İzler Suretler fotoğraf belgeselinde içerik danışmanlığı yaptı.
Poligon “The Shooting Gallery” ve Ka Fotoğraf Geliştirme Atölyesi’nde kişisel sergiler açtı ve yurtiçi/yurtdışı birçok grup sergisine katıldı. Çeşitli ülkelerde konuk sanatçı programları, çalıştay ve festivallere davet edilerek sergi ve konuşmalarda yer aldı. AICA Turkey’nin de bir üyesi olan İpek Çınar, 2015 yılından bu yana Orta Format’ın eş editörüdür ve dergiyi çok sevmektedir.

Sayfayı Paylaş